Melek - I
- bottleofchianti
- 25 Ağu 2016
- 5 dakikada okunur

Fazlasıyla sıcak bir sabaha uyanmıştı. Komodininin üzerinde duran telefonun amansızca titremesi onu uyandırmıştı. Hava daha yeni aydınlanmış olmalıydı, ancak üstü başı ter içindeydi. Uyku mahmurluğuyla eline aldığı telefonundaki Whatsapp mesajını okudu yavaş yavaş. Okuduğu her kelimeyle uykusu daha çok açılıyordu. Mesaj Teoman'dandı.
"Babam iki saat önce kalp krizi geçirdi."
Melek yatağından hızla doğruldu. Okuduklarına anlam verememiş olsa da durumun vahametini anlamak çok uzun sürmedi. Odasının ışığını açmadan hızla annesi ve babasının yatak odasına yollandı. Kapının ani açılışıyla irkilerek uyanan Leman, kızına gözlerini dahi açmadan seslendi.
"Ne oldu?" Çatal çatal olmuş sesiyle kızına sordu.
"Yasin Amca vefat etmiş anne. İki saat önce."
Tıpkı kızı gibi durumun vahametiyle irkilen Leman Hanım, yanında dünyadan habersiz mışıl mışıl uyuyan Kemal Bey'i uyandırdı.
"Kemal kalk, Yasin ölmüş!"
Uyku sersemliği şimdi de Kemal Bey'e bulaşmıştı. Duyduklarını önce hazmedemeyen Kemal Bey, muhtemelen söylenenlerin bir rüya olmadığını idrak edince uyanmaya karar vermişti.
En sonunda Kemal Bey de doğruldu. "Bizim karşı komşu Yasin Bey mi?" Onun da sesi çatal çataldı.
Leman Hanım kızına sordu. "Nasıl ölmüş kızım? Kim söyledi sana?"
Melek gözleri nemli cevapladı. "Kalp krizi geçirmiş. Az önce Teoman mesaj attı. Koskoca adam ölmüş ya." Sesinde az da olsa titreme vardı.
Leman Hanım kendisine gelmişti. "Vah ya, dağ gibi adamdı olacak iş mi."
Kemal Bey homurdanır gibi konuştu. "Ya nasıl oldu da hiç duymadık bir bağırış çağırış ambulans filan?"
Leman Hanım "E Kemal senin yanında top atsak uyanmazsın, bir de ambulans mı duyacaksın?" diyerek kocasını azarladı. "Melek kızım gidip sorsana neredelermiş? Hale perişan olmuştur şimdi." Melek de Hale Teyze'nin halini düşünerek iyice üzüldü. Şaşkınlıktan Teoman'a mesaj atmayı unuttuğunu fark ederek yatak odasına geri koştu. Telefonda birkaç mesaj onu bekliyordu.
Teoman: "Ben iyiyim ancak annem yıkıldı." Saat 5.15.
Teoman: "Birazdan eve geçiyoruz." Saat 5.17
Selim: "Pşt hatun, Yasin Amca ölmüş ya. Teoman yazdı." 5.18.
Melek telefonunun saatine baktığında saatin 5.20 olduğunu gördü. Teoman'ın ve annesinin hangi hastanede olduğunu bilmiyordu ancak en az 15 dakikada geri gelebileceklerinden emindi. Yine hızlı adımlarla annesi ve babasının yatak odasına gitti.
"Anne, Teoman yazmış şimdi çıkmışlar. Nerede olduklarını sormadım ama eve dönüyorlarmış."
Leman Hanım ve Kemal Bey ışığı açıp toparlanmışlardı. Leman Hanım telaşlı görünüyordu. "Ay kim getiriyormuş onları? Nereden geliyorlamış ki? Ay yazık Hale'ye yahu." Diye söyleniyordu. Kemal Bey'se sakince oturmuş vantilatörün serinliğinden yararlanıyordu. "Ölenle ölünmez hanım." diyerek kendince Leman Hanım'ı sakinleştiriyordu.
*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*
Melek Teoman'ı gördüğünde yıllardır tanıdığı çocuğun bu kadar üzülebileceğini tahmin edemediğini anladı.
Teoman'ın kuzgun siyahı saçları terle yüzüne yapışmıştı. Saçlarını bir ara kestirmeliydi, ancak bu biraz bekleyebilirdi. Simsiyah gözlerinin akı kan çanağı gibi kıpkırmızıydı. Gözleri her zamankinden çok daha boş bakıyordu. Hüzün ve boşluk birbirine karışmıştı. Bir tutam inanamazlık ve kızgınlık da arkalardan okunuyordu. Üstünde Behzat Ç'li bir tişört ve altında eşofman vardı. Ya bunlarla uyumuştu ya da koşuşturmada üzerine ilk bunları alabilmişti. Yanaklarıysa kıpkırmızıydı.
Teoman, Melek'i evin girişinde görür görmez koskocaman sarıldı. Melek, üzerindeki ağırlıkla bir an tökezlese de bu koca bebeği olabildiğince sarıp sarmaladı. Teoman'ın gözyaşları Melek'in omzuna dökülüyordu. Kendisinden en az yirmi santim uzun ve yapılı çocuk Melek'in omzunda bir bebeğe dönüşmüştü. Melek ise sadece en yakın arkadaşının başını okşuyor ve "Tamam" "Üzülme artık." gibi boş sözlerle avutmaya çalışıyordu.
Teoman'ın ağlaması bitince çocuk umursamadan akan burnunu kolunun ardına siliverdi. Melek bir an iğrense de bir şey söyleyemedi. "Dur ben sana peçete getireyim." diyerek gidecekti ki Teoman kolundan tutuverdi. "Yok gitme, içeriye annemin yanına gidelim." diyip Melek'i oturma odasına sürükledi.
Melek odaya girdiğindeyse en az Teoman kadar harap olmuş bir Hale Teyze ve onun yanında oturmuş elini tutan annesi ile karşılaştı. Babası ise ne yapacağını bilemeden kenarda oturuyor ve çaresizce bakıyordu.
Teoman içeri geçer geçmez annesinin dizinin dibine oturuverdi. Annesinin dizini okşuyor ve daha fazla üzülmemesini, babasının daha iyi bir yerde olduğunu mırıldanıyordu. En azından daha metanetli durmaya çalışıyordu annesinin yanında. Melek, o an Teoman'ın bu üzüntüsünü hayat boyu unutmayacağını fark etti. Teoman, yıkılmak için Melek'i beklemişti. Gerekli duygu selini yaşadıktan sonra da annesine destek olabilirdi artık.
Melek kapı önünde dikilirken kapı çaldı. Telefonun da titremesine bakılırsa bu olsa olsa Selim'di. Melek kapıyı açtığında tahmininin doğru olduğunu gördü. Sarı Selim, gözlüğü ile birlikte bir sırık gibi kapıda duruyordu. Mavi gözleri çekince ile doluydu. Bir elini kapının çerçevesine dayamış diğeriyle de gözlüğüyle oynuyordu. Melek biliyordu, Selim ne zaman gergin olsa gözlüğünü düzeltirdi.
Kız sakince oğlanı içeri davet etti. "Gel".
Selim kısık sesle sordu. "Nasıllar? Özellikle Teoman?"
Melek cevapladı. "Yani beklediğimden daha kötü. Teoman'ı hiç bu kadar yıkılmış görmedim ama haklı." Sesi titredi. "Üzülmemek elde değil."
Selim endişeli bir şekilde Melek'e baktı. Sanki patlamaya hazır bir bombaya dokunacakmış gibi elini Melek'in omzuna koydu. "Ya üzülme bu kadar. Teoman sağlam çocuk, atlatır." demekle yetindi. Sonra da kapıdan içeriye giriverdi.
Selim Melek'i arkasında bırakarak oturma odasına girdi. Teoman, Selim'i görür görmez ayağa fırladı. Olabilecek en erkeksi şekilde, birbirilerinin sırtını delercesine vurarak sarıldılar. Sonra da tek kelime etmeden mutfağın balkonuna yollandılar. Melek de köpek yavrusu gibi sessiz ve itaatkarca onları takip etti.
Selim balkona çıkar çıkmaz sigara paketini çıkarttı. Pakedi açınca bir tane sigarayı ağzına taktı, diğerini de Selim'e uzattı. Melek'i pas geçmeye alışmıştı çünkü Melek azılı bir Yeşilaycı'ydı, asla içmezdi. Teoman gelişigüzel, canı istediğinde içerdi. Bugünse gerçekten bir sigaraya ihtiyacı var gibi görünüyordu.
İki çocuk sessizce sigaralarını yakarken sabah serinliği hafif hafif esiyordu. Ankara'nın ayazı bundan daha beter olurdu ancak bir Eylül sabahı için serin sayılabilirdi. Gün daha yeni doğmuştu. Melek balkon kapısının çerçevesine dayanmış, şafağı izliyordu.
Selim sigarasından bir nefes aldıktan sonra konuştu. "Abi, başın sağ olsun ya."
Teoman kafasını sallamakla yetindi ve sigarasından bir nefes daha çekti. Normalden hızlı içiyordu.
Selim de bir nefes daha aldıktan sonra devam etti. "Babam sabah işe gideceği için gelemedi ama o da başın sağ olsun diyor." dedi.
Teoman tekrar kafa sallamakla yetindi.
Melek, kendisini tutamayarak Teoman'ın yanına geldi ve kendisini bir kedi gibi çocuğun kolunun altına sokup ona sarıldı. Bazen konuşmadan sadece orada olduğunu hatırlatmak için sarılmayı seçerdi. Konuşmadan sarılmak bazen insanın isteyebileceği tek avuntu olurdu. Teoman'sa sadece Melek'in omzunu sıkmakla yetinmişti ve sakince sigara içmeye devam ediyordu.
Selim balkon korkuluğuna yaslanmıştı. Boş mahalle sokağını izliyordu.
"Peki nasıl oldu ya? Anlatmak ister misin abi?"
Teoman, sigarasından son dumanı çekti. Sonra da balkon korkuluğuna söndürüp aşağıya fırlattı. Melek, Teoman'ın normalde asla böyle bir şey yapmayacağını bilirdi ancak bu günlük onun tanıdığı Teoman bambaşkaydı.
Teoman'ın sesi normalden çatallıydı ve kalındı. "Bir sigara daha verir misin abi?" Melek'i kolunun altından çekmeden Selim'den bir sigara daha aldı. Sigarayı Selim yaktı.
Teoman ilk nefesten sonra sessizliği bozdu. "Ya ben uyuyodum. Sonra annem beni uyandırdı işte sarsa sarsa. Bir kalktım babam tuvalette yerdeydi. Kalbi atmıyodu işte." İstemeden duraksadı. "Sonra anladık işte. Ambulans falan derken." Sesi kısıldı.
"Abi kötü olmuş ya." diyebildi sadece Selim.
Teoman yine kafa sallamakla yetinebildi. Melek'se Teoman'a kocaman sarıldı.
Melek kafasını kaldırıp sessizce sigara içen Teoman'ı süzdü. Çocuğun hayatı oldukça değişecekti. Teoman'ın babası özel bir okulun müdürüydü. Bu demekti ki gelirleri oldukça düşecekti. Melek'in bildiği kadarıyla Hale Teyze'nin ailesi Teoman'ın Bilkent'teki harcamalarını karşılayacaktı ancak yine de maddi zorluk çekebilirlerdi. Sahi, Teoman bu sene hazırlığı bitirmiş ve bölüme başlayacaktı. Bu moralsizlikle okulda ne yapacaktı acaba? Melek, ona olabildiğince destek olmalıydı. Geçen sene Teoman'a İngilizce konusunda oldukça yardımcı olabilmişti, şimdi de ona derslerinde apayrı alanlarda olsalar da moral desteği verebilirdi. Belki ODTÜ'de ders çalışabilirlerdi arada sırada. Ya da okulda değil de eve gelince Teoman'ı kıstırır ders bahanesiyle kafasını da oyalayabilirdi. Teoman, uzun bir süre kafasının meşgul olmasına ihtiyaç duyacaktı.
Süzüldüğünü fark eden Teoman, kolunu attığı Melek'i biraz daha sardı. Melek, şafağın serinliğinde arkadaşının acısına sıcaklığı ile ilaç olmaya çalışıyordu.









Yorumlar